15 Şubat 2011 Salı

NASIL GİDERSİN SEN BE DELİ İBO!!!


5 Kasım 2010 Cuma sabahı... Porto Havaalanı'ndayız...
Takım bir gece önce Porto ile 1 - 1 berabere kalmış, keyifler yerinde.
Kafileyi İstanbul'a taşıyacak THY uçağının kapısını açmasını bekliyoruz.
Futbolcuların kimi free shop'ta alışverişte, kimi sohbette, kimi kulağında Bose kulaklığı müzik dinliyor.
Kaptan tek başına oturuyor... Elinde kitabı... Alain de Botton’un “Felsefenin Tesellisi”ni okuyor Deli İbo...

Yanına gidiyorum... Yüzünde o her zamanki içten tebessüm beliriyor. "Gel ağabey..." diyor.
Yanına oturuyorum.
Çantasına uzanıyor; siyah Beşiktaş formasını çıkarıyor.
Sırılsıklam... Teri üzerinde... Sırtında "İbrahim" yazıyor. 19...
Dün akşamki maçta giydiği forma. Maç öncesi rica ettiğim, "Kaptanımın forması"...
Teşekkür ediyorum... Alıp, doğrudan çantama koyuyorum.
Bunu görünce, "Oh be ağabey" diyor. "Bak sen de benim gibisin."
Anlamıyorum önce...
Açıklıyor: "Çoğunluk imza istiyor formaya. Ben de diyorum ki, üzerine imza attırıp şu canım formanın özelliğini, güzelliğini niye bozuyorsunuz !"

Böyle bir "Beşiktaşlı" ile vedalaştık biz bugün...

* *

Ankara’da, ofiste, işimin başındayım…
Cep telefonum çalıyor. Ekrandaki isim “İbrahim Üzülmez”.
“Söyle kaptanım…” diye açıyorum.
“Nasılsın abim?..”
“İyiyim kardeşim, çalışıyoruz, uğraşıyoruz… sen?”
“İyi be abim… Bir ricam var senden…”
Anlatıyor…
Detaya girmeyeceğim…
Zor duruma düşmüş biri için yardım istiyor.
“Ankara’da bir tanıdık varsa, rica etsek” diyor…
“Tek başına, sahipsiz, gariban… Namusuyla çalışıyor… Sevaptır be abim” diyor.

Böyle bir “insan” ile vedalaştık biz bugün…

* *

Bir gece evde oturuyoruz eşimle…
İbo arıyor…
Oğlu Emir’in küçük bir sağlık sorunu olduğunu söylüyor, onun tedavisine yardımcı olacak özel bir tatil programı yapmak için fikrimi soruyor.
Eşini, kızını ve küçük oğlunu alıp gidebileceği yerlerle ilgili kafa yoruyoruz.
Kararını veriyor, programını yapıyor, ailece gidiyorlar.
Tatil, Emir’e ilaç gibi geliyor…

Böyle bir “baba” ile vedalaştık biz bugün…

* *

Meslektaşlarının yurt dışı ya da beş yıldızlı “in” tatil köylerini tercih ettiği tatillerde, eşinin memleketi Artvin’deki köye gitmeyi tercih eden…
Meslektaşlarının avukatlarla, menajerlerle gezdiği sözleşme yenileme dönemlerinde, yönetime, “Siz nasılsa benim hakkım olanı takdir edersiniz” deyip boş mukaveleye imza atan…
Meslektaşları 100 bin Dolar için günlerce pazarlık ederken, “Yine en az para bana verildi ama olsun… Allah’a şükür, bu ülkenin koşullarında biz çok iyi para kazanıyoruz” diyen…
Kazandığı parayla yaptığı yatırımlardan elde ettiği gelirle, memleketi Kocaeli’de yıllardır vergi (gayrimenkul sermaye iradı) rekortmenleri listesinde ilk üçte yer alan bir “Deli” ile vedalaştık biz bugün…

* *

“Porto Havaalanı’nda kitap okuyordu” diye başlamıştım yazıya…
Okuduğu kitap ile ilgili yayınlanan haberle bitireyim…

7 Kasım 2010 günü Vatan Gazetesi’nde Erdal Cömert imzasıyla yayınlanan haber şöyle.

{İbo'nun yeni rehberi!

Beşiktaşlı İbrahim Üzülmez'in hiç bilinmeyen bir yönü ortaya çıktı!...

İbo'nun yeni rehberi
Beşiktaş’ın “Deli” lakaplı kaptanı Üzülmez, tam bir kitap kurdu çıktı!

İsviçreli ünlü yazar Alain de Botton’un “Felsefenin Tesellisi” kitabını elinden düşürmeyen 35’lik yıldız, bu kitaptan öğrendikleri sayesinde futbol hayatını nasıl zenginleştirdiği VATAN’a anlattı.

BEŞİKTAŞ’IN “Deli” lakaplı kaptanı İbrahim Üzülmez’in her özelliğini bildiğinizi sanırsınız, değil mi?

Çalışkanlığını, yaşına meydan okuyan enerjisini, dürüstlüğünü, deliliğini vs.. Bu kadarını biz de biliyorduk.. Ama İbrahim Üzülmez’in tam bir kitap kurdu olduğundan haberimiz yoktu.. Porto deplasmanına giden Özlem Akarsu Çelik’in dünkü Akşam’da yer alan yazısında öğrendik ki, dünyanın en popüler yazarlarından biri olan Alain de Botton‘un “Felsefesinin Tesellisi” kitabını seyahat boyunca elinden düşürmemiş İbrahim.. Hemen telefonu çevirdim ve İsviçreli yazarı sordum Üzülmez’e..

İşte Beşiktaş Kaptanı’ndan herkesi şaşırtacak açıklamalar:

“KÖYDE yetişmiş, ortaokul mezunu biri olarak size filozof numarası yapacak değilim.. Açık söyleyeyim, Beşiktaş sayesinde kitap okuyacak noktaya geldim… Son 4-5 senedir de kitaplarla kendime rehabilitasyon uyguluyorum.. Porto’ya giderken havaalanında Alain de Botton’un kitabını seçtim.. Son günlerde okuduğum bir de Donald Trump’ın “Başarıya Giden 101 Yol” kitabı var..”

“SİZ şimdi beni imtihan edersiniz Alain de Botton ile ilgili... Kitabı alana kadar kim olduğunu fazla bilmiyordum.. Bilenlere sordum, felsefeyi günlük hayat diliyle anlatan, çok önemli bir yazarmış.. Gerçekten de öyle.. Ben Felsefenin Tesellisi’nden şunu anladım: Hayatta çok paran olabilir ama çok sağlam dostlukların olmayabilir.. Mal, mülk edinmek için çırpınmanın insana hiçbir hayrı yok.. Onun yerine gerçek dostlar kazanmak için çırpınmak daha büyük zenginlik getiriyor...”

“KİTAPTAN kendi hayatıma uyarladığım kavramlar da var: Mesela insan rahat olmalı... Stres günümüzün hastalığı.. Kafanı acayip şeylere takarsan, bizim işte de, başka işlerde de başarının imkânı yok.. Çünkü stres direkt olarak işe yansıyor.. İyi bir profesyonelin işine odaklanması gerekiyor.. Stresin yaptığın işin önüne geçmesine izin vermeyeceksin...”

“BİR de tek başına yetenek yetmiyor.. Bir yerlere gelmek istiyorsan, yeteneğin yanına çalışmayı da eklemelisin.. O zaman uzun süre başarılı olabiliyorsun.. Kitapta da aynı mantığı görünce sevindim, çünkü bunu yıllardır uyguluyorum.. Tabii İsmail Köybaşı yandı şimdi.. Bu kitabı ona da okutturacağım ve bu mantığı onun kafasına yerleştireceğim..”

“HERKESE tavsiye ediyorum.. Desinler ki, ‘Yahu top peşinde koşan Deli İbrahim bile kitap okuyormuş..’ Ve onlar da okusun.. Kitap okumak bir rahatlama ve kendini iyi hissetme yöntemi.. Rüştü ağabey sayesinde kitap okumaya alıştım.. Seyahatler, kamplar artık kitapsız geçmiyor..”}

İbrahim Üzülmez ile vedalaştık biz bugün...

MURAT ÇELİK

14 Şubat 2011 Pazartesi

















Ahh be Deli İbo... gidişin böyle mi olacaktı!!!

10 Şubat 2011 Perşembe










Her Şey Çok Güzel Olacak
Bir zamanlar fırtınalar estirirdim 
Eskisi gibi değilim şimdi değiştim 
Kumarım yoktur kavga etmem 
Her gece barlara gitmem
Ne bileyim ben, ah ne bileyim ben
Bir kuş kanatlanır şu gönlümden 
Çırpınır çırpınır da uçamaz 
Gene bir davet çıkarsa senden 
Dönerim bilirsin aşığım 
Aşıklar kaçamaz 
Aşıklar kaçamaz
İnsan olmak yetmez yetmiyor zaten 
Süpermen süpermen olmak lazım bazen
Nasıl da yeniden aşık oldum ben 
Bu sevda bambaşka avare eden 
Ne bileyim ben
Bir kuş kanatlanır şu gönlümden 
Çırpınır çırpınır da uçamaz 
Gene bir davet çıkarsa senden 
Dönerim bilirsin aşığım 
Aşıklar kaçamaz 
Aşıklar kaçamaz
Şimdi benim adım ne olur ne olmaz 
Bu işler artık bana inan ki koymaz 
Kiminde az muhabbet kiminde naz 
Sende ne var bende biraz
Ne bileyim ben, ah ne bileyim ben
İnsan olmak yetmez yetmiyor zaten 
Süpermen süpermen olmak lazım bazen
Nasıl da yeniden aşık oldum ben 
Bu sevda bambaşka avare eden 
Ne bileyim ben
Bir zamanlar fırtınalar estirirdim 
Eskisi gibi değilim şimdi değiştim 
Kumarım yoktur kavga etmem 
Her gece barlara gitmem
Mazhar Alanson

9 Şubat 2011 Çarşamba

7 Şubat 2011 Pazartesi


GÜCÜNE GÜÇ KATMAYA GİTTİK!...
30 Ocak 2011...


Güneşin yüzünü az da olsa gösterdiği dondurucu bir pazar sabahıydı...
Mutluyduk, çünkü BEŞİKTAŞ'ımıza gidiyorduk...




"Gücüne güç katmaya, formanda buz olmaya, Beşiktaş seninle donmaya geliyoruz" demiştik yolun başında ...




Otobüsümüzün şoföründen durmasını rica edip soluğu    büfede aldık :D
  Beklettik o kadar da..
     Ama onunla da paydamız ortaktı : Beşiktaş!


Marşlarla,  
kahkahalarla güle oynaya harika bir  otobüs yolculuğunun ardından..


Zulümpiyat stadına doğru yol alırken, soğuğu iliklerimizde o anlardan itibaren hissetmeye başlamıştık bile... ama yollardaydık işte..



Dağın başındaki stada vardığımızda, şeytanın bacağını kıracağımıza emindik bu sefer... Alacaktık bu maçı...



İyi günde kötü günde hep omuz omuza olan bizler, yine hep beraberdik..



Hayat yaşanmıyordu bugün de, kartal olmadan ...


Zulümpiyat stadına girişte biraz zorluk yaşasak da, takmadık bunu kafaya.. Biz Beşiktaş'ımıza gelmiştik ne de olsa...





Taraftar akın ediyordu soğuğa, akın akın geliyorlardı.. Bir avuç değildik, binlerdik bugün o statta...



                                                           Takımımız bugün de vefalıydı, Sakatlanan takım arkadaşları Ersan Gülüm unutulmamıştı..


Ersan bugün sahada olamasa da onların yanındaydı işte...

Sadece iyi gün değil, 
kötü günde de dostluğunu göstermişti yine şanlı kartal...


Doğu-Batı tribünleri dolmuştu, soğuk da engelleyemedi bizi işte!



Omuz omuza izledik maçımızı, marşlarımızla ısındık...

Çoğaldıkça çoğaldık, kenetlendik yine ...


Üst tarafın alt tarafa tezahüratları oldu içimizdeki dostluk... binlerce taraftarın sesi yankılandı stadın soğuk betonlarında...



Durmadık, usanmadık... Hep destek, tam destek ...



Gol geldi Simao'dan ...
Daha da goller gelsin istedik...
Kartalım bizi uçursun istedik...


Soğuktu stadın demirleri... hava gibi soğuk... ruhsuz..

  Gelmedi, gelemedi ikinci gol..
  Üşüyorduk... Daha da üşüdük gol gelmeyince...
  Ama deriz ya hep:
  "İşte biz kötü günde hep omuz omuzayız,
  Övünmek gibi olmasın biz Karakartallıyız!"

1 Şubat 2011 Salı

I HAD A DREAM

I was a little girl alone in my little world who dreamed of a little home for me.
I played pretend between the trees, and fed my houseguests bark and leaves, and laughed in my pretty bed of green.

I had a dream
That I could fly from the highest swing.
I had a dream.

Long walks in the dark through woods grown behind the park, I asked God who I'm supposed to be.
The stars smiled down on me, God answered in silent reverie. I said a prayer and fell asleep.

I had a dream
That I could fly from the highest tree.
I had a dream.

Now I'm old and feeling grey. I don't know what's left to say about this life I'm willing to leave.
I lived it full and I lived it well, there's many tales I've lived to tell. I'm ready now, I'm ready now, I'm ready now to fly from the highest wing.

I had a dream